Necip Fazıl Kısakürek’in vefatından yaklaşık yirmi gün önce Ahmet Kabaklı’nın Tercüman gazetesindeki köşesinde yayınlanacak olan son röportajı yapmaya Ereköy’deki köşke giden yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu, “Teybimiz o son röportajı kaydetmediği için Necip Fazıl Kısakürek’ten ertesi günler epey bir papara yedik ama o günün anısı olarak güzel bir fotoğraf karesi kaldı” diyor.
Her fotoğrafın bir hatırası vardır. Kiminin hikayesini dinlerken yüreğin burkulur kimininki dudaklarına derin bir tebessüm yayar aniden. Kahkaha attıran, hıçkıra hıçkıra ağlatanlar bile vardır. Kimi pişmanlıkların, kimi neşeli bir günün kimi ise unutulmaz dostlukların hatırası olarak kalbimizin derinliğinde yıldız gibi kayar. Bu defada öyle oldu. Uzun yıllar Türk Edebiyatı Vakfı’nda çalışan ömrünü güzellikleri işaret etmeye harcayan yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu’yla bundan tam 33 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf karesinin üzerine sohbet ederken kah güldük kah yüreğimiz hüzünle doldu. “Ayşe bu insanlar sadece gitmedi çok güzel günleri de beraberlerinde götürdüler” derken birbirimizin gözlerinin içine bakıp sonra aynı hüzünle başımızı sessizce yere eğdik.
SON ZİYARETLERDEN BİRİNİ YAPTIK
Belkıs İbrahimhakkıoğlu’yla Cihangir’de bir kafedeyiz. Kafedeki koltuklardan abajurlara kadar her şey yıllar öncesinden günümüze ışınlanmış gibi. Hatta duvarda dekor olarak bir zamanlar önünde bir avuç jetonla uzun kuyruklar oluşturduğumuz ankesörlü telefon bile var. Çaylarımızı yudumlarken Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Tercüman gazetesine röportaj yapmak için son kez Necip Fazıl Kısakürek’in köşküne gidip nasıl röportaj yapamadan geri döndüklerini anlatıyor. O günün şahidi ise siyah beyaz tek bir fotoğraf karesi. Önce fotoğraf karesindeki simaları tanıtıyor: “1983 yılının mayıs ayıydı ve çok iyi hatırlıyorum bir hafta sonuydu. Biz bu fotoğrafı çekildikten 20 gün kadar sonra Üstad vefat etti. Ahmet Kabaklı hocamız Necip Fazıl Kısakürek ile bir röportaj yapacak ve bunu da Tercüman gazetesindeki köşesinde yayınlayacaktı bizi de yanında götürdü. Fotoğrafta, ben, Ayla abla (Ağabegüm), çok eski yıllardan Üstad ile tanışıklıkları olan babam Hakkı İbrahimhakkıoğlu, Ahmet Kabaklı ve Necip Fazıl Kısakürek var. Fotoğrafı o gün bizimle gelen vakıftaki gençlerden Sevgi Kılıç çekti.”
TEYİP BULDUK AMA PİLİMİZ YOK
Bir fotoğraf karesine sığan o unutulmaz günde kayıtlara geçmeyen ‘röportaj kazasını’ ise şöyle anlatıyor: “Hep birlikte Necip Fazıl Kısakürek’in Erenköy’deki köşküne röportaj yapmak için yola çıktık. Ama vakıfta ses kaydı için kullandığımız küçük bir teybi yanımıza almayı unutmuşuz ve Ayla abla Almanya’dan bir akrabalarının getirdiği teybi almış. Ama teybin de ne elektrik kablosu var ne de pilleri. Pilimiz olmadığını utançtan Kabaklı hocamıza da söyleyemiyoruz böyle sıkıntılı bir şekilde köşke vardık.”
DURUMDAN HİÇ HOŞLANMADI
Necip Fazıl’dan utana sıkıla teybe pil almak istediklerini söyleyip genç arkadaşlarını dışarıya yolladıklarını anlatan Belkis İbrahimoğlu, “Necip Fazıl çok titiz bir adamdı. Pilsiz teyple gittiğimizi duyunca bize hazırlıksız geldiğimiz için kızdı ama yapacak bir şey yoktu. Sevgi biraz sonra elinde pillerle geldi ve teybe takıp heyecandan ses kontrolü bile yapmadan röportaja başladık. Ahmet Kabaklı Türkiye’nin bugünü ve geleceği üzerine sorular soruyor Üstad ise uzun uzun anlatıyordu. Ben ve Ayla abla da elimiz boş durmasın diye defter kağıt çıkardık kah dinledik kah arada söylediklerinden bir iki cümle yazdık.”
BABAMLA ERZURUM’DAN TANIŞIRLAR
Röportaj sonrasında da o günün anısına Necip Fazıl Kısakürek’le fotoğraf çekildiklerini söyleyen Belkıs İbrahimoğlu fotoğraf karesinde yer alan ve o gün kendileriyle birlikte köşke gelen babası Hakkı İbrahimhakkıoğlu’yla ilgili de şunları anlatıyor : “Babam ile Necip Fazıl çok eski yıllarda tanışıyorlar. Necip Fazıl 1943 yılında Son Telgraf gazetesinde Çerçeve adlı köşesinde bu tanışıklığı anlatmış. Erzurum’a ziyarete gelen Necip Fazıl’la görüşmeye giden babam kendisini ‘İbrahimhakkıoğlu’nun torunuyum’ diye tanıtır ve bu Üstad bundan çok etkilenir daha sonra da ahbap olurlar. O gün de yıllar önceki o tanışıklığı konuştular.”
ÜZÜNTÜDEN SABAHA KADAR UYUYAMADIM
Güzel geçen bir röportaj ve anısı ölümsüzleşen o fotoğraf karesiyle birlikte köşkten ayrılırken ancak Belkıs İbrahimhakkıoğlu eve geldiğinde kasetin bu son röportajı kaydetmediğini farkeder. Bunu hem hocası Ahmet Kabaklı’ya ve Necip Fazıl Kısakürek’e nasıl söyleyecektir?
“O gece üzüntümden sabaha kadar uyuyamadım. Ertesi gün vakıfa gidince utana sıkıla hocama durumu anlattım. Kabaklı hocamız da çok üzüldü ama yapacak bir şey yoktu. Biz üç bes cümle yazdığımız notlarımızı temize çekip hocamıza verdik hocamızla köşesinde bu notları yayınladı. Ama Necip Fazıl yutar mı? Anlattıklarıyla yazılanlar arasındaki farkı görünce hemen Ahmet Kabaklı’yı aramış. Ahmet Kabaklı’da durumu anlatmış. O öfkeyle Necip Fazıl vakıfı aradı.”
TELEFONDA ESİP GÜRLEDİ
“Telefon o kadar öfkeli çalıyordu ki ‘eyvah Üstad arıyor’ diye telefona gittim korkuyla ahizeyi kaldırdım” diyen Belkıs İbrahimhakkıoğlu o konuşmayla ilgili şunları söylüyor: “Evet yanılmamıştım. Telefonun diğer ucunda Üstad sesimi duyunca öfkeyle, “Yaptığınızı beğendiniz mi?” diye bağırdı. Ben de “ Beğenmedik Efendim” dedim. ‘Sizin zaten gelişinizden belliydi’ diye başlayıp beni epeyce bir paparaladı. Sessizce kendisini dinledim ve dedim ki ‘Efendim siz ne kadar kızarsanız kızın hiçbir şey beni dün gece yaşadığım üzüntü kadar büyük olamaz.’ Bunu söyleyince birden sustu ve şefkatli bir sesle, ‘Yavrum ne oldu dün gece?’ dedi. Ben de teybin röportajı almadığını eve gidip farkettiğimde üzüntüden sabaa kadar uyuyamadığımı anlattım. Bu duruma bu defa kendi de çok üzüldü, “Evladım herşeyin çaresi vardır, olur böyle şeyler’ diye bu defa beni teselli etti. Vakıfta hepimiz bizi affettiği için çok sevindik. Teşekkür ve hürmetle telefonu kapattım.”