Gemiler, surlar, serin rüzgar, mutlu insanlar, mavi gök ve deniz… Sinop’tan dönünce aklımda kalanlar evet bunlar. Hikaye şöyle: 15 Temmuz etkinlikleri için Türkeli Belediye Başkanı Veysel Şahin’in davetlisi olarak Sinop’a oradan da sırt çantamla komşu şehirlere uğraya uğraya Karadeniz kıyısını dolaşmak için yola çıktım. Ama öyle olmadı. “Bugün de Sinop’ta kalayım yarın ayrılırım” dediğim Sinop’ta tam beş gün geçirip “Aslında bir gün daha kalsaydım” diyerek İstanbul’a döndüm. İşte herkese mutlaka gidip görün dediğim Sinop’tan kalanlar.
Havaalanında indiğinizde serin, rüzgarlı bir hava karşılıyor. Şehir merkezi yaz olmasına rağmen çok kalabalık değil. Kendinizi rüzgara, mutlu ve huzurlu insanlar arasına bırakarak sıkılmadan bu küçük sevimli şehirde rahatça gezebilir, hatta iki üç günde dostluk kurabilirsiniz.
ÜNLÜ HAPİSHANESİ
İlk durağım Sinop Kalesi ve hapishanesi. “Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır “ diye Evliya Çelebi’nin anlattığı Sinop Kalesi ve içindeki hapishanesi UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde. Kalenin 2 bin 500 yıllık tarihi olduğunu öğreniyoruz. Kalenin içindeki hapishane Kültür Bakanlığı tarafından müze olarak hizmete açılmış. Refik Halid Karay, Sabahattin Ali, Zekeriya Sertel, Osman Cemal Kaygılı, Burhan Felek, Kemal Tahir ve Uğur Mumcu gibi ünlü isimlerin yattığı cezaevi 2000’lerde Parmaklıklar Ardında, Pardon gibi film ve dizilerle farklı bir popülerliği yakalamış. Ziyaretçiler de Sabahattin Ali’nin odası ve Parmaklıklar Ardında dizisinin çekildiği bölümlerde yoğunluk oluşturuyor zaten. Deli dalgalar bugün denizin doldurulmasıyla hapishanenin duvarlarına çarpmıyor ama şiirlerde hep böyle hatırlanacak gibi. Bu arada 15 yıl hapiste yatan ve geçtiğimiz aylarda ise vefat eden eski mahkumlardan Hüseyin Pehlivan’ın “umut olsun” diye bahçeye diktiği dut ağacı hala yerinde, altında soluklanmak size de iyi gelecektir.
ÇAY VE NOKUL KEYFİ
Şehre hapishaneden girsek de mutlu insanlar denilince hepimizin aklına Sinop şehri geliyor değil mi? Zira geçtiğimiz yıllar Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiye’nin en mutlu insanlarının yaşadığı şehir olarak Sinop ilk sırada açıklanmıştı. Peki niye bu kadar mutlular dersiniz? Onlara soralım bence: Bir kere hepsi ağız birliği etmişçesine az çalışıp bol dinlenmeye öncelik verdiklerini dile getiriyor. İşler yolundaysa, geçim sıkıntıları yoksa ne ala. Daha fazla çalışmak yerine sahildeki çay bahçelerinde oturup sohbet etmeyi para kazanmaya tercih ediyorlar. En gözde çay bahçesi ise tarihi Yalı Kahvesi. Akşamları boş masa bulmak çok zor. Üstelik bu ilgiye rağmen çayın tadı da fiyatı da bozulmamış. Bir bardak çay bir buçuk lira. Bunun sebebini mekanın sahibi Ufuk bey şöyle açıklıyor: “Sinop halkı akşam olunca gelip ailece bu sahilde çay içmek ister. Herkesin ailece burada buluşup çay içip keyif alması inanın para kazanmaktan çok daha önemli. Bu yüzden fiyatları artırmayı hiç düşünmedim.” 24 saat açık olan mekanda sabah fırından alınmış sıcak simit, çay, peynir ya da nokulla kahvaltı etmenin keyfi ise bir başka. Nokul ve çay ikilisi aslında bizim sabah akşam vazgeçilmez ikilimizdi. Neredeyse her pastaneden alıp bu ikiliyi denedik. Ama tavsiyemiz Demirkollar ve tam karşısındaki Şen Pastanesi’nin nokulları diyebilirim. Kahvaltı için Yalı kahvesinde çay alıp simitle kahvaltı etmek istemeyenlerin gözdesi Erfelek’teki Öztürk Kahvaltıcısı. Ama serpme kahvaltıyı ve şamata gürültüyü sevmiyorsanız simit çay peynir kahvaltısına sahilde keyifle yapmaya devam edin derim.
Söz yemekten açıldı madem şunu söylemeden edemeyeceğim: Havası, suyu kadar her yemeği de o kadar güzel. Balık ve deniz ürünü yemek isteyenlere neredeyse herkes iki adresi veriyor. Biri kıyıdaki içkili Saray Lokantası diğeri de içkisiz olarak hizmet veren Okyanus Balıkçılık. Ama yolunuz Türkeli’ye düşerse manzarası ve balığıyla harika bir başka mekanı tavsiye edeceğim: Güllüsu Aile Yalçın Balık Lokantası. Biz bu balıkçıya Türkeli Belediye Başkanı Veysel Şahin ve ilçenin kaymakamı Murat Zareleroğlu’nun davetlisi olarak gittik. Ayancık’a komsu olan bu küçük ve sevimli ilçenin yeni Belediye Başkanı Veysel Şahin’in bölgede el değmemiş doğal güzellikleri önümüzdeki yıllarda ziyarete açacaklarının müjdesini verip “Asıl seneye gelin” diye tembih ettiğini de not edelim. Çünkü el değmemiş doğa harikası pek çok adres bu ilçenin sınırları içinde. Sinop’a gidenlerin rotasına ekleyecekleri Ayancık, Gerze’den sonra yeni bir belde diyebiliriz. Tüm çaba doğayı bozmadan turizme açmak tabi ki.
Hamsilozve inceburun
Sinop’a yolu düşenlere esnafın ilk sorusu şu: Burada mantı yediniz mi? Gerçekten de mantı dükkanlarının önünde uzun kuyruklar var. Halanın Yeri ile Teyzenin Yeri aynı caddede rekabet halinde. Ama söylentilere bakılırsa ikisi de değil asıl mantı Melahat’in Yeri’nde yenir. Yer bulup oturduktan sonra ikinci tartışma ise şu: Kayseri mantısı mı güzel Sinop mantısı mı? Yani mantı konusu açılınca şehirde küçük ölçekli bir rekabet yaşanıyor. Ben ilk gün mantı yedikten sonra “Fena değilmiş” deyip bu tartışmadan uzak durmayı tercih ettim.
Sinop’a gelip de olmazsa olmaz diyeceğimiz bir başka adres ise İnceburun. Yani Türkiye’nin en uç bölgesi. Merkezden 27 kilometre ötedeki İnceburun’a taksiyle gittiğimiz için doğrusu fazla vakit geçiremedik. Ama o yarım saat bile çok güzeldi. İnceburun’daki deniz fenerinin ise güzel bir hikayesi var. Makbule ve Erol Çilesiz çiftinin bekçilik yaptığı fener bölgesi görülmeye değer. Çift çocuklarını evlendirmiş yalnız yaşıyorlar. Erol Çilesiz beş kuşaktır bu mesleği sürdürdüklerini söylüyor ancak oğlu bu işi yapmak istememiş. Kendilerinden sonra fenerin kime kalacağını onlarda şimdilik bilmiyorlar. Makbule hanım odun ateşinde bahçesinden topladığı mısırları pişirip ikram ediyor.
Ve son durak: Hamsilos. Tam bir doğa harikası. Sessizliği ve doğayı seviyorsanız bir gün sıkılmadan burada vakit geçirebilirsiniz. Türkiye’nin en kuzey ucunu oluşturan İnceburun üzerinde bulunan bir koy. Deveci Deresi’nin ağız kısmından karaya doğru 300-400 metrelik deniz girintisi insanı büyülüyor. Görmeden gelmeyin diyeceğim bir başka adres ise şehir merkezinde kıyıdaki Rıza Nur Kütüphanesi. Türkiye’nin en güzel kütüphanelerinden biri diyebilirim. Burayı da mutlaka görmeden gelmeyin.