Daha okula başlamadan önce annesinin yardımıyla İstiklal Marşı’nı ezberlemeye başladığını söyleyen milli şairimiz M. Akif Ersoy’un torunu Selma Argon 60 yıllık hayatını boyunca Anadolu’yu karış karış gezerek genç kuşaklara dedesini anlatmış.
Argon, M. Akif’in torunları olarak dedeleriyle her zaman gurur duyduklarının altını çizerek, ömrünü vatanına ve milletine adayan Mehmet Akif Ersoy’u görmezlikten gelerek onu karalamaya çalışanlara önemli bir tavsiyesi var: “Dedemi yanlış anlayanlar lütfen ellerine birer sözlük alsınlar ve Safahat’ı baştan sona hakkıyla bir kez daha okusunlar.” Çünkü Argon’a göre Safahat sadece bir şiir kitabı değil, acılarla dolu bir hayatı, bu milletin neler yaşadığını bu günlere nasıl gelindiğini en güzel şekilde anlatan çok önemli bir eser. Tarihte birçok kişi gibi dedesinin de yanlış anlaşıldığını düşünen Argon, ” Dedem dar kafalı biri asla değildi. O her zaman ileriyi gören ve asla karanlık bir zihni söylemi bulunmayan biriydi. Kendini vatanına milletine adamış erdem sahibi bir insandı” diyor.
‘MEALİ YARIM KALDI ONUN İÇİN YAKTIRDI’
Dedesiyle Atatürk arasında hiçbir zaman bır kırgınlık olmadığını söyleyen Argon, M. Akif’in, Atatürk’ün isteği üzerine Türkçe’ye çevirmeye başladığı Kur’an-ı Kerim mealinini yakmasının gerekçesini de dedesinin eseri tamamlamaya ömrünün yetmemesi olarak açıklıyor. Kuran’ın ilk kez dedesi tarafından Türkçe’ye çevrildiğini hatırlatan Argon, M. Akif’in bu yüzden kendisini büyük bir vebalin altında hissetiğini, çok titiz çalışarak ardında yarım bir eser bırakmak istemediğinin altını çiziyor. Çeviriyi yaptığı dönemde dedesinin hastalandığını belirten Argon, mealin yakılması olayını şöyle anlatıyor: “Dedem elindeki yarım eseri arkadaşına teslim etmiş ve ‘eğer iyileşirsem Kur’an mealini tamamlayacağım yok eğer iyileşemezsem bu eserin yarım kalmasını istemiyorum yakarsın” demiş. Hastalanıp vefat edince eser yarım kalmış. Yani eserin yakılma sebebi yarım kalmasından dolayıdır.”
İSTİKLAL MARŞI’NI YATTIĞI ODANIN DUVARINA YAZDI
Dedesinin İstiklal Marşı’nı Ankara’da Tacettin Dergahı’nda kalırken kaleme aldığını belirten Argon, o günlerle ilgili şu hatıraları naklediyor: “Dedem, İstiklal Marşı’nı kimi zaman kağıda kimi zamanda yatağının bitişiğindeki duvara yazarak tamamlamıştır. Bu yüzden büyük bir milli heyecanla yazılan İstiklal Marşı’nın önemi ailemiz için çok daha büyük olmuştur. Eğitimimi İstanbul’un değişik semtlerinde sürdürdüm ve bu yüzden sık sık okul değiştirdim gideceğim her okula benden önce ismim gidiyordu. Öğretmenlerimiz İstiklal Marşı’nı özellikle bana okutmak isterlerdi. Herkesin bu kadar değer verdiği bir marşı benim kanımdan canımdan birinin yazması bana daha o yaşlarda büyük bir gurur verirdi.”
Milli Mücadele için camilerde vaaz verirdi
“Dedem, Milli Mücadele için o zaman henüz küçük bir çocuk olan Emin Dayı’mı yanına alarak Anadolu’ya geçmiş. Burada camilerde verdiği vaazla halkı Milli Mücadele’ye katılmaya çağırmış. İki yıl boyunca Anadolu’yu gezdikten sonra anneaneme çocukları alıp Ankara’ya gelmesini söylemiş. Annem o zaman küçük bir çocukmuş ve eski bir vapurla İnebolu’ya doğru yola çıkmışlar. Vapura binenler İngiliz askerleri tarafından tek tek sorgulanıyormuş çünkü İstanbul’daki okullardan gençler Anadolu’ya kaçarak Milli Mücadele’ye katılıyorlarmış. Bu yüzden annemlere de tembihlemişler sakın vapurda babanızın adını söylemeyin diye. Vapur denize açıldıktan bir süre sonra kömürlerin içinden birer ikişer gençler çıkmaya başlamış. Vapurda saklanarak Anadolu’ya savaşmak için giden gençlermiş.”
Edebiyat ve ülke sorunları
M. Akif, arkadaşlarıyla bir araya gelip edebiyat ve ülke meselelerini tartışmayı seviyordu. Fotoğraftakiler soldan sağa; Cenab Şehabettin, Şair-i Azam Abdülhak Hamit Tarhan, Şair Süleyman Nazif, Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif Ersoy ve Sami Paşazade Sezai bir istanbul akşamında bir aradalar.
Anneannemin mezarı yol çalışmasında kayboldu
“Anneannem 1944 yazında vefat etmiş ve dedemle birlikte Edirnekapı’da toprağa verilmiş. Ancak Edirnekapı’da yapılan yol çalışmaları sırasında dedemin mezarlığı Edirnekapı Şehitliği’ne nakledilmiş. Anneannemin mezarı ise yol çalışması sırasında yıkılıp kaybolmuş.”
Benim ismimi dedem ben doğmadan koymuş
“Ben dedemin ölümünden sonra dünyaya geldim ancak ismimi ölmeden önce dedem koymuş. Ablam dünyaya geldiği zaman dedeme isim koymasını istemişler. Dedem de Mısır’dayken iki kız ismi göndermiş biri Selma diğeri de Ferda diye. Ablama Ferda adını koyan annem ben doğunca da dedemin gönderdiği diğer kız ismini bana vermiş.”
Gençler Safahat’ı iyi okusun
“Gençlere bu topraklara sahip çıkmaları ve bu millete değer vermeleri için Safahat’ı dikkatlice okumalarını tavsiye ediyorum. Çünkü Safahat hakikaten çok önemli bir kitap. Eğer kitaba değer vererek sindire sindire okurlarsa onların önünün açılacağını düşünüyorum.”
Annem dedemin mektuplarını yaktı
“Annem Mısır’da evlenip İstanbul’a gelince dedemden ayrılmak zorunda kalmış. Bu dönemde babasıyla, yani dedemle mektuplaşmaya başlamışlar. Annem vefat etmeden önce bu mektupların özel olduğunu düşündüğü için yaktı. Mektupların birilerinin eline geçmesini istemiyordu. Biz de bu kararına saygı gösterdik.”
Güler, komünist de olsa dedesiyle gurur duyar
M. Akif’in ikinci kuşak, benim de teyzemin torunu olan Türkiye Kominist Partisi (TKP) Genel Başkanı Aydemir Güler’in de dedesi M. Akif ile gurur duyduğunu biliyorum. Aile içinde hiç kimse siyasi düşüncelerinden dolayı dışlanmaz. Aydemir, farklı bir ideolojiyi savunuyor olsa bile aile içinde saygıyla karşılanıyor. Aydemir de en az bizim dedemizi sevdiğimiz kadar çok sever ve onunla gurur duyar.