“Şiir ne benim için. Dramım, açmazım, kurtuluşum, batağım, sevgilim, babam, gözaltım ve kendimi hiçlemeyi bilişim… Daha önemlisi yazgım olarak da görüyorum onu.”
Böyle der günlüğünde Cemal Süreya. Belki de onun için çok zor bir hayatın tek sığınağıydı şiir. Henüz okula başlamadan annesini kaybeden, üvey anne zulmü gören, yaptığı evliliklerden bir türlü aradığı mutluluğu bulamayan, çocukları Ayçe ve Memo Emrah’la arzuladığı baba-evlat ilişkisini kuramayan, adalet ve dürüstlüğe önem verdiği için işinden kovulan ve ömür boyu “mutsuz aşklarla” sınav edilen bir şairdir o.
9 Ocak 1990’da trajik bir ölümle aramızdan ayrılan Cemal Süreya’nın vefatının ardından çok şey yazılıp çizildi. Hem bu yazılan çizilenlere cevap hem de bütün ayrıntılarıyla çocukluğundan ölümüne kadar uzanan hayatını Size Nefesimi Bırakıyorum adlı kitapta kız kardeşi Perihan Bakır anlatıyor. Everest Yayınları’ndan çıkan kitap, Perihan Bakır’ın gözünden “bir abi portresi” olsa da, aynı zamanda güçlü bir şairin içine düştüğü yalnız ve zorlu hayata ayna tutuyor. Bakır’ın anlattıklarını kızı Güzin Tanyeri kaleme almış. Kitapta yer alan anekdotlar epey ses getireceğe benziyor.
Bugün 83 yaşında olan Perihan Bakır, kitapta abisinin ölüm nedeniyle ilgili şüphelere dikkat çekerken Kulaksız Mezarlığı’nda yatan Cemal Süreya’nın kendine ait bir mezarı bile olmadığını söylüyor: Cemal Süreya vefat edince amcasının yanında toprağa verilmiş, ancak daha sonra mezar açılıp şairin kemikleri bir kenara toplanarak aynı yere 100 küsur yaşında vefat eden yengesi gömülmüş.
Kız kardeşinin ve yeğeninin en büyük arzusu bir mezarı bile olmayan Cemal Süreya için yeni bir mezar yapılması.
SÜRGÜNE GÖNDERİLEN AİLE
Çocukluk günleri için “Ben o cehennemden doğan bir şairim. Bak bunu ilk defa söylüyorum, yaz bir kenara…” diyen Süreya’nın ölümü gibi çocukluğu da tam bir trajedi. Şair, 1931 yılında Erzincan’da dünyaya geliyor. Aslen Pülümürlü olan Seber ailesi bir anlaşmazlıktan dolayı köyden Erzincan’ın merkezine göç ediyor ve Cemal Süreya da burada birbirine âşık, mutlu bir çiftin ilk çocuğu olarak dünyaya geliyor, ardından da kız kardeşleri Perihan ve Ayten. Babası ve amcası o yıllarda kamyonlarıyla nakliye işi yapıyor. Bir gün çıkan kavgada -amca haklı olsa da- o kişinin akrabası olan albayın girişimiyle -Dersim olaylarından dolayı yürürlükte olan bir kanun maddesine dayanarak- amca Erzincan’dan Bilecik’e sürgüne gönderiliyor. Amcayı yalnız bırakmak istemeyen ailenin diğer üyeleri de o gece jandarmayla birlikte trenle yola çıkıp Bilecik Kurtköy’e bırakılıyor.
Henüz altı yaşında olan Cemal Süreya bu sürgünü hiç unutmaz. Kayıplar ve acılar da bu yıllara uzanır. Önce doğum yapacak olan annesi Kurtköy’de doktor bulamadıkları için karnındaki bebeğiyle vefat eder. Bir süre babaanne, Cemal Süreya ve iki kız kardeşiyle ilgilenir ancak üç çocuğa bakmak zor olunca baba evlenmek zorunda kalır.
İşte asıl kabus bu evlilikle birlikte başlar: Perihan Bakır’ın burada anlattıklarını okurken boğazınız düğümleniyor. Ağır işkenceler görerek büyüyen kardeşlerden Cemal Süreya ortaokulu parasız yatılı kazanarak biraz olsun bu evden uzak durmayı başarır. Ancak üvey anne tarafından zehirlenmeye çalışılan, kitapları yakılıp yırtılan, şiddet dolu bir çocukluğun şairin ruhunda açtığı yaraları tahmin etmek zor değil.
SİZE NEFESİMİ BIRAKIYORUM
Kitaba adını veren “Size Nefesimi Bırakıyorum” cümlesi de kardeşler arasındaki güzel bir anıdan yadigâr.
Üvey anneden zor olsa da sonunda kurtulurlar. O yıllarda Cemal Süreya Haydarpaşa Lisesi’ne başlar ve kardeşlerini sık sık ziyarete gelir. Babaları ise işinden dolayı evinden uzaktadır. Bir ziyaretinde kardeşlerine -daha sonra kendisinin de çok sevdiğini öğrendiğimiz- makarna pişirir, birlikte yerler, dergilere, kitaplara bakarlar ve abinin dönüş vakti gelince iki kız kardeş ağlamaya başlar. Cemal Süreya evin buz tutan pencere camına hohlar yanına da “Sizi seviyorum” yazar ve ekler: “Size nefesimi bırakıyorum buraya bakarsınız”. İki kardeş abileri gittikten sonra camdaki buğuya bakıp uzun süre ağlar.
Kitapta aile içinde uğranan haksızlıklar da kaleme alınmış. Mesela baba ve amcası birlikte iş yaptıkları halde ortak kazanılan paradan amca kendine İstanbul Cihangir’de apartman alır ve oraya taşınır. Maddi olarak aile içinde haksızlığa uğrayan kardeş ve yeğenler bunu sık sık dile getirseler de durum değişmez.
İLK ŞİİRİ ANNESİNE
Cemal Süreya’nın ilk şiiri, Ankara’da Mülkiye’de öğrenciyken okulun dergisinde yayımlanır. Annesi için yazdığı “Şarkısı Beyaz” adlı bu şiir daha sonra kitaplarına girmez. Günlüğünde o günleri şöyle anlatır: “İlk şiirden sonra bir hız geldi bana. Mülkiye’de bir öyküm, ardında da art arda şiirler yayımladım. XX. Asır, Yenilik, Yeditepe dergilerine de şiir yollamaya başladım. Hepsi yayımlandı. İlk şiirim yayımlanınca günlerce uyuyamadığımı anımsıyorum.”
Cemal Süreya ilk aşkına yazdığı mektupları (okul arkadaşı ve daha sonra ilk eşi olan Seniha Hanımdır) ve okul arkadaşı olan Sezai Karakoç’la ilgili bir anısını ise 1987 yılında verdiği bir söyleşi de şöyle anlatır:
“Ortaokuldaki o kızla hiçbir şey de konuşmamışız yani. Ben lisedeyken bana mektup yazdı. Sonra üniversitede mektuplaştık. Kendisini de fazla görmedim. O dünyanın bir ucunda, ben bir ucundayım. Sadece arada bir mektup yazıyorsun. Tabii ona manzum mektuplar yazardım. Mesela Mülkiye’de kız çok az, arkadaşlar birbirleriyle dans ederek dans öğrenirlerdi; biz dans etmeyi öğrenemedik. Yılbaşı günü aşağıda öğrenci balosu olurdu biz dans etmeyi bilmediğimiz için Sezai (Sezai Karakoç) ile ben, çıkardık, etüd salonunda ben bu kıza, o da başka birine, mesela otuz sayfalık manzum mektup yazardık. Evlenince iki çatışma birden oldu. Bir kere birbirinizi tanımıyorsunuz, hiç tanımıyorsunuz. Ortaokulda .. n’olacak… Aradan yıllar geçmiş, beraber olmuşsunuz. Onun özlemi başka, sizinki başka. Mükiye’de Maliye’yi seçtim. İdare’de kasabalarda insan yiter gider diye düşündüm, iyi ki düşünmüşüm. Evleneceğim kız kasabalı olduğu için kaymakam olmamı istiyordu. Çünkü ona göre o büyük. Ben Maliye’ye girince bozuldu, yani sanki hayalleri yıkılmış oldu.”
KADIKÖY’Ü ÇOK SEVER
Cemal Süreya hayatı boyunca parayı seven bir adam değildir. Elinde olan ne varsa hep sevdikleri için harcamaya özen gösterir ve bundan mutlu olur. Gösterişten uzak bir hayat yaşamaya azami derecede dikkat eder. Mesela kitaptan öğrendiğimize göre Süreya, sık sık ev değiştirir ve bu evler kiralıktır. İstanbul’da en çok Kadıköy’ü sever. Ev içinde her daim sadelikten yanadır. En kıymetli eşyaları her zaman kitapları ve binbir zorlukla çıkardığı Papirüs dergisi olmuştur. Fakat ömrü boyu hep kitaplarından ve aşktan imtihan edilir. Çocukken ilk kitaplarını üvey annesi yakmıştır. Daha sonra ise kızı Ayçe’nin annesi olan Seniha Hanım evi boşaltırken bütün kitaplarını yırtıp ortalığa atar. Ölümünden sonra ise kitaplarını oğlu Memo Emrah el arabasıyla sokaktan geçen satıcıya yok parasına satar.
Cemal Süreya’nın dürüst ve adaletli yanı da kardeşi tarafından kitapta sık öne çıkarılıyor. Mesela Menderes için açılan yolsuzluk davasında bilirkişi olan Süreya vicdanının sesini dinleyerek olayda Menderes’i aklar. Darphane’de müdürlük yaptığı yıllarda ise gördüğü bir usulsüzlüğü raporladığı için bir bahaneyle görevden alınır ama hiç aldırmaz. Çalıştığı bir yayınevinde ise kullandığı Türkçeye laf gelince o gün işi bırakır arkasına bile dönüp bakmaz.
“SEVMEK NE UZUN KELİME”
Perihan Bakır abisinin evlilikleriyle ve aşklarıyla ilgili de önemli bilgiler paylaşıyor. Yazılmış onca sevda şiirin arkasında ömrü boyunca sevgi ve mutlu bir yuva arayan kederli ve yalnız bir adamın hikâyesi var. Kadınlar onun hayatında üzüntü, kavga, hayal kırıklığı ve mutsuzluğun toplamı olmuş adeta. Yine ilk evliliğinden olan kızı Ayçe ile kuramadığı baba evlat şefkatini Zuhal Tekkanat’la olan evliliğinden dünyaya gelen oğlu Memo Emrah’la yakalamaya çalışır. Ancak bunu da bir türlü başaramaz. Vefat etmeden önce oğluyla yaşadıkları tatsız olaylar da belki ilk kez Cemal Süreya’nın kızkardeşi ve yeğeni tarafından bu kadar ayrıntılı olarak kitapta dile getiriliyor. Bugün hayatta olan Tekkanat ile ilgili suçlamalar Cemal Süreya okurlarını da şaşırtacak gibi.
Vefat etmeden önceki son 20 gününü büyük bir üzüntü içinde geçiren Cemal Süreya’nın vefatından iki gün önce son görüştüğü dostu Muzaffer Buyrukçu oluyor. Buyrukçu’ya büyük bir bunalımın içinde olduğunu söyleyen Süreya ölümü adeta bir çıkış olarak gördüğünü bu sohbette dile getiriyor.
Cemal Süreya’nın ömrü boyunca aradığı tek şeyin sevgi olduğunu söyleyen kız kardeşi Perihan Bakır abisini anlattığı kitabını şu cümleyle bitiriyor:
“Oysa tek istediğimiz ‘sevgi’ydi… Abiciğim de aradığı o aşkı, sevgiyi ve şefkati içine gömerek gitti… Ne diyordu abim: “Sevmek ne uzun kelime..”
Perihan Bakır kardeşi Cemal Süreya’yı anlattığı Size Nefesimi Bırakıyorum kitabı geçtiğimiz haftalar okurla buluştu. Kitap Cemal Süreya’nın çocukluğundan vefatına kadar uzanan süreyi anlatıyor ve oldukça önemli iddiaları da gündeme getiriyor. İlk kez Cemal Süreya’nın bir mezarının bile olmadığını öğrendiğimiz kitapta ayrıca Süreya’nın ölümüyle ilgili de şüpheler dile getirilmiş. Bilindiği gibi Cemal Süreya’nın o dönem ayrı olduğu eski eşi Zuhal Takkanat ve oğlu Memo Emrah bir bahaneyle geçici olarak Süreya’nın yanına taşınıyorlar. Bu dönemde silahlarla meşgul olan oğlu ile sık sık tartışmalar yaşayan Süreya tanıkların anlattıklarına göre oğlundan kavga sırasında yumruk yiyor. Son gece oğluyla çıkan kavga sebebiyle evde yalnız kalmak istemeyen Süreya, son eşi Birsen Sağnak’ı eve çağırıyor ancak yaşanan gelişmelerden sonra Sağnak evden kaçıyor. Ertesi gün oğlu Memo Emrah ve Zuhal Tekkanat tarafından hastaneye kaldırılan Cemal Süreya burada vefat ediyor. Kitapta bu iddialar yeniden gündeme geldiği için kardeşi Perihan Bakır’la bu konuları görüşmek istedim. Ancak Bakır kitapta yer alan bilgilerden daha fazlasını paylaşmayı istemedi. Bakır’dan cevabını aldığımız sorularla kısa bir söyleşi yaptık. Buyrun.
Kitabın kapağında da yer alan bir aile fotoğrafı var. O fotoğrafın çekildiği günün hikayesini merak ettim. Nasıl bir gündü?
Abimin İnegöl’e bizi görmeye geldiği bir gündü. Refika annemle babam “Hiç aile fotoğrafımız yok bir aile fotoğrafı çektirelim” dediler. Akay fotoğraf stüdyosuna gidip bu fotoğrafı çektirdik. Mutlu günlerimizden biriydi..
Bir söyleşisinde şöyle diyor Cemal Süreya “Hayatımdaki temel duygu nedir bilir misiniz? Yanlışlığın giderilmesi… Filmlerde hep o anda ağlarım.” Sizin kitabınızı da okurken bir abi portresinin ötesinde sanki bugüne kadar yazılıp çizilenlere de ‘en yakınından’ verilen bir cevapmış gibi yorumlayabilir miyiz, ne dersiniz?
Evet, çok doğru. Bugüne kadar bilinen yanlışlıkların giderilmesi için yazdım. Bu benim için bir görev bir bakıma abimin vasiyetiydi.
‘NİKAHI BASINCA DÖNÜŞ YAPIYORLAR’
Kitapta zorlu bir çocukluk geçirdiğinizi okuyoruz. Bu aile dramında sizin hayatınızı en kötü etkileyen ilk üvey anneniz Esma. Cemal Süreya’nın daha sonra kadınlarla kurduğu ilişkilerdeki mutsuzluğu biraz o yıllardaki ‘olumsuz anne’ ‘Sevgisiz anne’ imajından mı kaynaklanıyor diye düşündüm. Bu konuyu hiç abinizle konuştunuz mu?
Üvey anne etkisiyle olamaz, çünkü abim genelde uzaktaydı, zaten yatılı okudu. Evimize babamın olduğu günlerde geliyordu. Esma da babamın yanındayken hepimize çok iyi davranıyordu. Aslında abim insanları sevmeyi seviyordu, evliliklerinde de aradığı huzuru içtenliği bulamadığını söylemişti. Bir gün bana “evleninceye kadar çok iyiler nikahı basınca dönüş yapıyorlar” demişti.
Geçmişe dönüp baktığınızda abinizle ilgili hatırladığınız en güzel hatıra nedir acaba? Onu en mutlu eden şey neydi sizce?
Ayrım yapamam hepsi güzel ve değerli anılar benim için. Kızı ve oğlu dünyaya geldiğinde çok mutlu olduğunu hatırlıyorum. Bir de kızı Ayçe evlenecek diye çok mutlu olmuştu.
Üniversite yıllarında sınıf arkadaşı şair Sezai Karakoç’la sıkı dost olduklarını biliyoruz. Mesela okulda dans bilmeyen iki arkadaş yine sevdikleri kızlara mektup yazdıklarını okuyoruz kitapta. Bu dostlukla ilgili sizlerle paylaştığı ya da sizin hatırladığınız şeyler var mı acaba?
Bunu o zamanlar Ayten’le bana da anlatmıştı ama onun dışında bu konuyla ilgili bir konuşmamız olmadı.
MEZAR İŞİ NASIL ÇÖZÜLECEK
Üvercinka şiirini yazdığı hanımla girdiği bir bahisten dolayı soy isminden (Süreyya)dan y harfini düşüyor. Nüfus memuru adı Cemal olduğu halde Cemalettin yazmış. Soyadınız Seber ve o da yanlış yazılmış aslında. Sabır’mış. Cemal Süreya ise yanlış yazılan adı ve soyadını değil Cemal Süreya adını kullanıyor. Cemal Süreya adını nasıl seçmiş?
Cemal ismini annemle babam verdiği için severek kullanıyordu. Süreya soyadını da kitapta da anlattığım gibi çadır bekçiliği yaptığı sırada düşünmüş. (Cemal Süreya üvey annesi Esma ile aynı evde yaz tatilini geçirmek istemediği için bir takım elbise karşılığı karayolunda çalışacak yol işçilerinin çadırlarına bekçilik yapar. O yaz Cemal Süreya henüz hiç yazı yazmamış da olsa bir gün ünlü yazar ya da şair olacağını hayal ederek iki isimli yazarlar gibi kendine de bir isim düşünür ve o gün kurduğu hayalle kendine ikinci isim olarak Süreyya adını seçer. İlk şiirlerini Cemal Süreyya olarak yayımlar sonra tek y harfini atar. )
Aynı hayal kırıklığını baba evlat ilişkisinde de yaşıyor. Oğluyla yumruklaşıyor. Kızı cenazesine gelmiyor. Bu sorunların altında asıl sorun olarak neyi görüyorsunuz?
Bu yorumu okuyucuya bırakıyorum
Kitapta beni en çok etkileyen 2014 yılında yengenizin vefatının ardından Cemal Süreya’nın mezarının açılıp oraya gömülmesi. Aile çok istediği halde kızı Ayçe’nin kayıtsız kalması yüzünden bir türlü mezarını taşıyıp Cemal Süreya için yeni mezar yaptıramadığınızı öğrendik. Bu sorunu nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
Evet ortada bir sorun var, nasıl çözüleceği konusunu biz de merak ediyoruz.
Cemal Süreya’nın seneye vefatının 30. Yılı. Ancak adına kurulan vakıfla ilgili de eleştiriler yapıyorsunuz. Vakıftan aile olarak ayrılmışsınız. Süreya’ya yakışır bir anma programı için ailesi olarak beklentileriniz neler?
Ayrılmamızın nedenlerini kitapta ayrıntılı yazmıştım. Abim için onu kaybettiğimizden beri derneğin dışında her yıl ülkenin bir çok yerinde, düzenlenen anma toplantıları yapılmakta şiirleri okunmakta. Yıllar geçmesine rağmen unutulmadan ona olan sevginin artması bizi mutlu ediyor. 30. Yılında da sevenleri ile birlikte edebiyatın duayenleri tarafından anılmasını diliyorum.
Erzurum’da doğdu. İlkokulda resimle, lise yıllarında yazıyla, üniversitede şiirle kendini anlattı ve bol bol gezip, fotoğraf çekti. İlkokulda dedektif, ortaokulda yazar, lisede dünyayı gezmeyi hayal etti. 1996 yılından bu yana gazetecilik yapıyor: yazıyor, çiziyor, araştırıyor, geziyor. Kültür Sanat yazılarıyla 2014 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Kültür Sanat Basın Ödülü'nü, 2018 yılında ise yaptığı röportajlarla ESKADER Kültür Sanat Ödülleri'nde Yılın Basın Ödülü'nü aldı.