
Hanya Mevlevihanesi’nin son şeyhinin torunu olarak Bandırma’da 1911 yılında dünyaya gelen Kevser Şevki Atay’ın yazdığı hatıralar, vasiyeti üzerine vefatından sonra kızı Filiz Bengi tarafından kitaplaştırılarak okurla buluşturuldu. 2004 yılında vefat eden Kevser Şevki Atay’ın yıllar içinde yedi okul defterine kendi el yazısıyla tuttuğu notlar, Osmanlı’nın son döneminden genç Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına uzanıyor. Hâkim olan babasının görevinden dolayı Bandırma, Adapazarı, Manisa’da bulunan ve babasının vefatından sonra dedesinin yanına İzmir’e giderek burada İzmir Kız Lisesi’nde yatılı olarak eğitimini tamamlayan Kevser Şevki, Darülfünun’da okuma hayaliyle İstanbul’a gelse de annesinin sağlık sorunları yüzünden Manisa’ya geri döner ve evlenir.
İz Bırakan Anılar kitabında Kevser Şevki’nin Girit, İzmir, Bandırma, Sakarya, Manisa gibi bölgelerde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarına tanık olurken aynı zamanda hem Osmanlı’nın hem de genç Cumhuriyet’in aile yapısı, sosyal, kültürel ve eğitim hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşıyoruz. O döneme ait fotoğraflar ve resimlerle sayfaları süslenen bu hatıra defterlerinin tutulma hikâyesi ise ilginç: 1970’li ve 80’li yıllarda torunu Zeynep’e çeyiz sandığından çıkardığı el işi örtülerin, yazmaların hikâyesini anlatan Kevser Şevki, bu hikâyeleri torununun ısrarıyla defterlere yazmaya başlar.
Kevser Şevki’nin 1911–31 yıllarını kapsayan hatıralarında İzmir Kız Lisesi’nde okurken sınıflarını ziyaret eden Atatürk’le ilgili anısı, cepheye gönderilmek üzere komşu kadınlarla birlikte dikilen mintanlar, örgüyle hazırlanan çoraplar, Yunan askerlerinin giderken yakıp yıktığı şehirler ve bütün buna rağmen esir Yunan askerlerine gizlice ekmek veren yüce gönüllü Türk kadınının hikâyesine kadar pek çok ayrıntı yer alıyor.
Hanya Mevlevihanesi’nin son şeyhinin torunu olan Kevser Şevki’nin aile kökleri, 24 yıl süren zorlu mücadeleler sonunda Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından Osmanlı hâkimiyetine alınan Girit’e dayanıyor. Ada Müslümanlarının bir kısmının isyanlar sırasında Mısır ve Libya’ya göç etmek zorunda kaldığı yıllarda Kevser Hanım’ın anne tarafından büyük dedesi Karaabdal Süleyman Şemsi Dede, Aydın/Güzelhisar Mevlevihanesi’nin şeyhi olarak 1872’de Girit’e gönderilmiş ve Hanya Mevlevihanesi’nin kurucusu olmuş.
34 bin metrekarelik geniş bir alana kurulan bu mevlevihane; bahçesindeki gülleri, çiçekleri, sebze ve meyve yetiştiriciliğiyle sadece dini bir merkez değil, aynı zamanda kültürel bir hayat alanı olmuş. Kevser Hanım’ın çocukluk hatıralarında Hanya’daki selamlık binası ve orada gördüğü ilk büyük kütüphane, şaşkınlık ve hayranlıkla karışık duygularla yer eder. Henüz üç yaşındayken gittiği Girit seyahatinde Mevlevihane bahçesinden topladığı güller, annesinin çocuk yaşta kaybettiği kardeşlerinin yattığı türbe ve selamlıkta duyduğu o derin huşu, onun hafızasında “Girit” kelimesiyle özdeşleşen bir tabloya dönüşür.
Çok dilli bir evde büyüyen Kevser Şevki, Türkçe ve Rumca’nın ev içinde konuşulduğunu, dini bilgileri ise Arapça öğrendiklerini anlatır. Okula başlaması da yine dönemin dikkat çekici eğitim geleneklerini yansıtır: Dört yaş, dört ay, dört günlükken giydirildiği çiçekli beyaz elbisesi, başındaki taç, altın simli mushaf çantası ve beyaz bayraklar arasında okula götürülüşü onun için bir nevi “çocuk gelin alayı” gibi “çocuk gelin alayı” gibi özel bir törendir.
Bandırma ve Adapazarı yıllarında savaşın gölgesini yakından hisseden Kevser Şevki, cepheden dönen yorgun askerlerin evlerinin önünden nasıl geçtiğini, mahallelinin askerlere su taşımasını, kendisinin de cevizlerini bir neferle paylaşmasını sıcak bir çocukluk ayrıntısı olarak aktarır. Aynı yıllarda ihtiyaç sebebiyle askerî kıyafetlerin evlerde kadınlar tarafından dikildiğini, evlerine sık sık çarşaflı kadınların gelip babasıyla gizli görüşmeler yaptığını, o kadınların aslında erkek olduklarını ve babasının Kuvayi Milliye’de görev yapan önemli bir isim olduğunu yıllar sonra anladığını not eder.
Bandırma’dan Manisa’ya taşındıklarında ise artık savaş bitmiş, yeni Cumhuriyet kurulmuştur. O günleri hatıralarında Kevser Şevki şu cümlelerle anlatır:
“Manisa harbin, işgalin en acı olaylarını tatmış, yüreği kan ağlıyordu fakat hayat devam ediyordu. Kurtuluşun verdiği ferahlık ve yeniden kalkınma, dirilme bütün gücüyle devam ediyordu. Yer yer yangın harabeleri temizleniyor, yeni yapıların temelleri atılıyordu. Rumların elinde olan birçok işi kendi vatanımızda kendimiz yapmaya çalışıyorduk. Millî duygularımız çoluk çocuk hareketliydi. Her yerde Mustafa Kemal Paşa’nın resimleri asılıydı.”
Manisa’daki Mevlevihane ile bağı ise hem aile hatırası hem de kültürel bir mirasın kapanışına tanıklık etmesi bakımından önemlidir. İlk ve son kez Manisa Mevlevihanesi’nde izlediği semâ âyini, onun hatıralarında derin bir iz bırakır; çok geçmeden tekkeler kapatılınca bu manzarayı bir daha göremez.
Kevser Şevki’nin hatıralarında yer alan bir diğer önemli izlek, dil ve eğitimdeki büyük dönüşümdür. İlk eğitimini Arap alfabesiyle, eski yazı ve Osmanlıca üzerinden alan Kevser Hanım, kısa süre içinde yeni Türk alfabesine uyum sağlamak zorunda kalır. Bu geçişi çoğu yaşıtının aksine başarıyla karşılamış, notları hâlâ Osmanlıca tuttuklarını da dile getirir.
İz Bırakan Anılar, hem Mevlevihanelerin kültürel mirasını hem de mübadelenin aileler üzerinde bıraktığı derin izleri birinci ağızdan aktaran nadir kaynaklardan biri olarak oldukça dikkat çekici. 1923–24 yıllarında Girit’te yalnızca 8 bin Müslüman kaldığını ve onların da mübadeleyle Türkiye’ye getirildiğini öğreniyoruz.
Hanya Mevlevihanesi’nin büyük kütüphanesi ve bazı eşyaları kimsenin eline geçmesin diye üç gün boyunca yakılmış, kurtarılabilenler taşınmıştır. Kurucu Karaabdal Süleyman Şemsi Dede’nin kemikleri özel torbalarla İzmir’e getirilmiş. Yola çıkacakları son günde ise Hanya şeyhi Mehmet Şemsettin Dede vefat edince onun da naaşı mumyalanarak taşınıp İzmir’e getirilmiştir.
Büyükannesinin ve ailesinin Girit’ten bir sonbahar günü geldiğini anlatan Kevser Şevki, “Ben İzmir’e karşılamaya gidememiştim; annemden, teyzelerimden, büyükannemden çok dinlemiştim. Gazete de yazmıştı. Büyükbabanın ve oğlu amcamın tabutlarını cenaze töreniyle Memleket Hastanesi’ne götürüşlerini, ertesi gün vali dâhil İzmir’in ileri gelen memurları ve ulemalarının cenazeleri alarak büyük bir merasimle Topaltı’ndaki Mevlevihane’ye götürüp oraya defnettiklerini…” aktarır. Bir süre İzmir’’de Mevlevihanesi’ne faaliyete geçirmek için çaba sarf eden büyükbabasının bu girişimleri Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunuyla birlikte gerçekleşmediğini anlatan Kevser Şevki bunun üzerine Hanya Mevlevihanesi’nin halı, perde, kitap gibi eşyalarını cami ve türbelere verildiğini saatinin ise Konya Mevlevihanesi’ne hediye edildiğini söylüyor. Yine İzmir Mevlevihane yıkılınca burada yatan şeyhlerin ve ailelerinin kemiklerinin Balçova Mezarlığı’na nakledildiği bilgisi yer alıyor.
Büyükannesinin ve ailesinin Girit’ten bir sonbahar günü geldiğini anlatan Kevser Şevki, “Ben İzmir’e karşılamaya gidememiştim; annemden, teyzelerimden, büyükannemden çok dinlemiştim. Gazete de yazmıştı. Büyükbabanın ve oğlu amcamın tabutlarını cenaze töreniyle Memleket Hastanesi’ne götürüşlerini, ertesi gün vali dâhil İzmir’in ileri gelen memurları ve ulemalarının cenazeleri alarak büyük bir merasimle Topaltı’ndaki Mevlevihane’ye götürüp oraya defnettiklerini…” aktarır. Bir süre İzmir’’de Mevlevihanesi’ne faaliyete geçirmek için çaba sarf eden büyükbabasının bu girişimleri Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunuyla birlikte gerçekleşmediğini anlatan Kevser Şevki bunun üzerine Hanya Mevlevihanesi’nin halı, perde, kitap gibi eşyalarını cami ve türbelere verildiğini saatinin ise Konya Mevlevihanesi’ne hediye edildiğini söylüyor. Yine İzmir Mevlevihane yıkılınca burada yatan şeyhlerin ve ailelerinin kemiklerinin Balçova Mezarlığı’na nakledildiği bilgisi yer alıyor.












