Koç Holding Yönetim Kurulu Vekili Ali Koç, Batı dünyasının İslam dinini doğru anlayamadığını belirterek bu konuda bugüne kadar üzerimize düşen görevi yerine getirmediğimizi söylüyor ve ekliyor: “Eşi benzeri görülmemiş Kur’an koleksiyonunun ülkemizde olduğunu, barındığını, hiçbir şekilde yurtdışına bugüne kadar çıkmamış olduğunu ben bile üzülerek söylüyorum bir sene evvel öğrendim.”


Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin el yazması Kur’an-ı Kerim koleksiyonundan 60’ı aşkın nadide eser Koç Holding’in desteğiyle dünyanın en büyük müze ve araştırma enstitüsü Smithsonian bünyesindeki Arthur M. Sackler Galerisi’nde sergilenmeye başladı. “Kur’an-ı Kerim Sanatı: Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nden Hazineler” sergisinde 8. yüzyıldan 17. yüzyıla uzanan Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin en seçkin yapıtları yer alıyor. Sergi açılışı sonrası bizler medya mensupları olarak Koç Holding Yönetim Kurulu Vekili Ali Koç’la bir araya geldik. Batı’da yükselen İslamofobiye karşı sanatla mücadele etme hususunu konuştuk.
Bu sergiyi açma fikri nasıl oluştu?
Bu sergi için ilk adım 2005’lerde atıldı. Smithsonion Müzesi ile rahmetli ağabeyim Mustafa Koç zamanında bir anlaşma imzalandı ve 29 Ekim2005-22 Ocak 2006 tarihleri arasında ilk Silk and Status/ Imperial Costumes of Ottoman Turkey sergisi açıldı.
Neden böyle sergiye sponsor olma gereği duydunuz?
Smithsonian uzun zamandır bu sergiyi Türkiye’den buraya getirmeye çalışıyordu. Biz burada aracı olduk. Biz işin en kolay kısmını yaptık, sponsor olduk. Ama bunun için önce Turizm ve Kültür Bakanlığımıza teşekkür etmemiz lazım, cesur bir karar verildi. Çünkü Allah korusun bu kıymetli emaneti buraya taşırken başına bir şey gelebilirdi.
KÜÇÜK BİR TOHUM ATILDI
Böyle bir dönemde bu kararı size ne aldırdı?
Biz baştan beri sürdürdüğümüz ilişkilerimizde gördük ki Smithsonian hem İslam hem Türk dostu bir kurum. Onlar da İslamofobiya karşı söylemlerden bizim kadar rahatsızlar. İslamofobiya karşı sadece küçük bir tohum da olsa, bu serginin çok önemli bir vazifesi, görevi olduğunu söylediler. Bu sadece evet küçük bir tohum. Ama sabırla, bıkmadan usanmadan dinimizi doğru anlatmak için mücadele vermemiz gerekiyor. Bunun gibi pek çok adıma ihtiyacımız var. İş siyasetçilerin, seçim kampanyalarında bu söylemleri kullanma noktasına geldiyse hakikaten durumun endişe verici olduğunu düşünüyorum. Maalesef bizler bu alanda bugüne kadar bir mesafe kat edemedik. İslamofobiya ise giderek şiddetlenen bir unsur, bir olgu olarak batı dünyasında ilerliyor. Buradan baktığımızda kanaat önderleri seviyesindeki insanların, politikacıların, düşünce kuruluşlarının dâhil bu hassasiyetlere, bu detaylara hakim olmadıklarını üzülerek görüyoruz.
Batı için mi konuşuyorsunuz?
Evet. Bir mezhep çatışmasını dahi tam algılayamıyorlar. Dün de serginin açılışında söylediğim gibi batı pek çok rejim değiştirme çabalasında tarihe bakarsak – son 40 yıldan bahsediyorum – bir tanesinde başarılı olamadı. Bırakın başarılı olmayı, geriye büyük bir enkaz bıraktı, bırakıyor. Dolayısıyla batı dünyası bilhassa Ortadoğu’yu, İslam dinini doğru anlayamadığını üzülerek, yaşayarak görüyoruz. Burada batının tam bilmediğini söylüyoruz ama ülkemizde de pek çok kişi bu İslam kültürü hazinesinin zenginliğini bilmiyor.
KENDİ İSLAM HAZİNEMİZDEN KENDİMİZİN HABERİ YOK
Bunun sebebi nedir?
Ben bile bu işe bir sene evvel yani bu sergiyi konuşmaya başladığımız zaman hakim oldum. Dünyadaki en önemli, en değerli, en farklı, eşi benzeri görülmemiş Kur’an koleksiyonunun ülkemizde olduğunu, barındığını, hiçbir şekilde yurtdışına bugüne kadar çıkmamış olduğunu üzülerek söylüyorum ben de bir sene evvel öğrendim.
HERKESİN ÇORBADA TUZUNUN OLMASI LAZIM
Bu sergideki eserlere İstanbul’a döndükten sonra da sahip çıkılması gerekiyor…
Evet, bence buradakine benzer bir sergiyi Türkiye’de de yapmak lazım.
Bu sergiler dışında başka neler yapılabilinir sizce?
Mesela bu eserleri biz neden dijital ortamlara taşıyamıyoruz. Türk İslam Eserleri Müzesi Müdürümüzle konuştuk, başladık dedi ve bence bu çok önemli bir çalışma. İlla ki fiziksel olarak da müzeye gelmeniz gerekmiyor. Belki bizlerin de dijitale akarılmasında bir omuz verilmesi lazım. Herkesin çorbada tuzu olması lazım. Şu günlerde çok garip bir dönemden geçiyoruz. Sadece ülkemiz için değil. Ülkemiz, bölgemiz, bütün dünya açısından çok garip bir dönem.
Dünya yeniden şekilleniyor diyebilir miyiz?
Batıda bir inanç var: Piyasalar o kadar mükemmel işliyor ki piyasalardan ne çıkarsa piyasalar haklıdır. Ama geldiğimiz noktada artık biliyoruz ki bugünün sorunlarını giderebilmek için kısa-orta-uzun vadede sadece piyasa hareketleri yeterli değil. Başka şeylere de ihtiyacımız var. Bunu artık net bir şekilde görüyoruz. Dünyada büyük bir kitle var ki haksızlığa uğradığına inanıyor. Bu kitle söylenenlerin gerçeği yansıtmadığını, haklarının yendiğine inanıyor. İnançları tamamen erozyona uğramış durumda. İşte bu kitle çok farklı politik söylemlere prim veriyor, sonrasını düşünmüyor. Yeter ki mevcut olmasın, mevcuta karşı olup gerisini düşünmüyorlar. .
Bu da başka bir tehlikeyi beraberinde getiriyor diyebilir miyiz?
Bu tepkiyi verenler daha sonra ne olacağını bilmeden tepki veriyor. Yeter ki bugün olanlar olmasın diye tepki veriyorlar. Böyle baktığım zaman eşitsizliği, işsizliği, genç işsizliği, mülteci krizini, Ortadoğu’da olanların hepsini bir potaya koyduğunuz zaman bugünkü yaklaşımların bu sorunları çözemeyeceği aşikar olarak ortaya çıkıyor.
BİRLİK VE BERABERLİĞE İHTİYACIMIZ VAR
Ne yapmak lazım bu tehlike karşısında?
Bütün bunları alt alta koyduğumuz zaman görüyorum ki anlayışın değişmesi gerekiyor dünyada. Ama bu o kadar zor ki… Ülkemizde de kutuplaşma var. Kendi ülkemizde de adreslenmesi gereken pek çok endişe ve problem var. Her zamankinden çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. İnsanları itibarsızlaştırmak, yerden yere vurmak çok kolay, çok basit. Tabii ki herkes tenkit edebilir. Tenkit bence çok olumlu bir unsur. Samimi tenkitler insanın kendini düzeltmesini daha iyi, daha başarılı, daha verimli olmasına neden olabiliyor.
Açılışta yaptığınız konuşmada “Eski dünya ölüyor. Yeni liderler çıkarmalıyız, yeni bir profil çıkarmalıyız” dediniz. Yeni dünyanın lideri nasıl olmalı?
Yeni dünyanın lideri bence paradigmaları değiştirecek, kısa vadede belki çok değil ama uzun vadede çok katma değer sağlayabilecek vizyona ve cesarete sahip ve kitleleri arkasından sürükleyebilecek, daha evrensel, global değerlere amaçlara hizmet edebilecek konumda olması gerekiyor diye düşünüyorum. İkincisi piyasalar daha çok Batı dünyası için geçerli, ama artık işler bu kadar piyasa endeksli değil. piyasa kadar liderin sosyal konulara da cevap verebilen bir anlayış içerisinde olması gerekiyor.
BATI ORTADOĞU’YU DOĞRU OKUYAMIYOR
Batının Ortadoğu’daki rejim değiştirme çabalarından bahsettiniz. Kaynayan bir kazanın içindeyiz. Musul operasyonu söz konusu. Bu anlamda siz Türkiye’ye ekonomi cephesinden baktığınızda ne görüyorsunuz?
Ben 2-3 haftadır ABD’deyim. Düşünce kuruluşları olsun, üniversiteler olsun, şirketler olsun, çok değişik toplantılarda görüşmeler yaptım. Birincisi Batı, Orta Doğu’da ne oldu bittiğini hakikaten anlamıyor. İkincisi Türkiye’nin hassasiyetini anlamıyorlar. Bugün bizim burnumuzun dibindeki sorunlara bakın. Orta Doğu, Suriye ve Irak sorunlarına baktığımız zaman Türkiye gibi bir ülkenin yaşananlar karşısında kayıtsız, şartsız kalmasının mümkün olmayacağını batı anlamıyor. Terör örgütlerini, sınırımızdaki terör örgütleri hassasiyetimizi de tam manasıyla anlamıyorlar. Anladıkları bir şey var ki o da şu: Ortadoğu’da biri fark yaratabilecekse bunu da Türkiye yapabilecektir.
Hangi anlamda?
Şimdi kaos ortamına bakın. Bu kaos ortamın giderilmesi için Türkiye’nin önemli bir rolü olduğunu hepimiz yaşayarak görüyoruz. Son iki üç hafta da hatta bir ayda… Ve Türkiye’nin sağdan soldan saldırıya uğradığı, hem içerden hem dışardan saldırıya uğradığı bir ortamda Türkiye’nin burnunun dibinde olan bu kaotik ortama kayıtsız kalmasını beklemek bence batı dünyasının büyük bir hatası. Ve ne yazık ki Irak Savaşı ve Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra bölgemizdeki bu sorunlar artarak devam ediyor. Bir kez daha rejim değişikliğinin ne kadar kötü sonuçlara vardığını görüyoruz ama biz bunu yaşıyoruz her gün buna neden olanlar ne yazık ki bu sonuçları yaşamıyorlar.
BİLGİSİZLİK ÇOK FAZLA
Bunu neye bağlıyorsunuz? Yani bu bir kültürel çatışmadan mı kaynaklanıyor? Yoksa bu ülkelerin kendilerini anlatamamasından mı?
Bence bilgisizlik var, ön yargı var, batı tarafında da. Bizim tarafta da. Kendimizi doğru düzgün anlatamıyoruz. Ortadoğu bölgesine baktığınız zaman Türkiye bütün ülkelerden ayrışıyor zaten. Ekonomisiyle, demokrasisiyle, halkıyla, becerileriyle, sanayi kapasitesiyle, pek çok konuda ayrışıyor. Ve biz de bölgesel bir güç olmak istiyorsak, kendi mahallemizde yaşananlara bir şekilde dâhil olmak durumundayız.
Türkiye geleceği çok parlak bir ülke
Bence Türkiye farklı bir ülke geleceği çok parlak bir ülke, dinamik bir ülke ve dünya açısından da kaybedilmemesi gerek, kazanılması gereken bir ülke olduğunu düşünüyorum. Ama bizim de kendi dertlerimizi, duruşumuzu, pozisyonumuzu daha iyi anlatmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çok büyük bir iletişim kopukluğu olduğunu farkediyorum. Bunu bulunduğum toplantılarda da, bilhassa Amerika açısından söylüyorum, Türk dostu olan, Türk-Amerikan ilişkilerine bakıp şaşkınlık yaşayanları görüyorum. Tez zamanda eski platforma, eski seviyeye getirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Ve bunları söyleyenler zaten bizden yana.
Bu biraz da ABD seçim sonuçlarına mı bağlı?
Amerikan seçimlerinin sonucu dünya açısından çok önemli. İnşallah seçilen kişi dünya açısından en hayırlı kişi olur.