“Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde/Bir kış güneşliğinde/ Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir/ Tabiatı aşan bir bildiriştir…”
Sezai Karakoç tıpkı bu şiirindeki gibi ölümün bir diriliş olduğuna inanan bir şairdi. Yine bu şiirindeki gibi bir sonbahar günü “dünya sürgünü’’nü tamamladı. Onu yolcu etmek için Şehzadebaşı Camii avlusunu “Diriliş erleri” doldurmuştu. Karakoç, “Diriliş erleri”ne rehber olacak onlarca eser armağan etmiş ve sessizce çekip gitmişti.
Sezai Karakoç’la ilk tanışmam lise yıllarına uzanır. Edebiyat hocamız Karakoç’un Edebiyat Yazıları I adlı kitabını hediye etmişti. Hediyemi göğsüme bastırıp nefesimi tutarak eve koştuğumu hatırlarım. Beni kitapta en çok etkileyen ise yeryüzünde ‘hayret’le dolaşan ‘sanatçı’ tanımıydı: “Sanatçı, âdeta, bilmediğimiz bir dünyadan, bir kaza sonucu, dünyamıza düşmüş bir yaratıktır. Yani fizikötesi yaşantıiı bir kazazede. Gözünü dünyamıza açtığında çok şaşıracaktır ilkin. Belki çok yoksul, belki çok zengindir dünya onun için. Renkler göz kamaştırıcıdır, inşam kör edecek kadar. Toprağın tuzu, yakıcıdır. Bal bile kavurucudur; bir biberdir, biberin karşıtı olarak…”
- Ardından ise şiirleriyle tanıştım. Hem de bir şiir kaseti sayesinde. “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirini ilk defa o günlerde dinlemiş, tek kelimeyle zihnimden vurulmuştum. Lİse bitmiş ve üniversite sınavının yapılacağı gün gelip çatmıştı: Benimse ezberimde sadece o şiirin mısraları kalmıştı. “Kaderin bile üstünde bir kader vardır”, “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır”… “Sevgili” , “Ey sevgili”, “En Sevgili”… sözleri günlerce zihnimde dönüp durdu. Sahi kimdi o En Sevgili? Bize şah damarımızdan bile yakın olan o En Sevgili? Kimdi? Zihnimde ve ruhumda şiiriyle çığır açan bir isimdi artık benim için Karakoç.
FİKİRLERİYLE DÜŞÜNCE REHBERİMİZDİ
Lise yıllarının ardından Sezai Karakoç ilgiyle takip ettiğim bir şair, fikir ve düşünce hayatımızı şekillendiren bir rehberdi. Mesleğe başladıktan sonra onun hakkında pek çok habere imza attım, eserlerini ilgiyle takip ettim. Uzun yıllardan sonra bir bayram günü ise elimde bir kutu lokumla ziyaretine
gittim. Son nefesine kadar dile getirdiği en önemli hususu o gün de ısrarla tekrarladı: Müslüman toplumların birlik ve beraberliği sağlanmadan kurtuluşa eremeyiz! Müslümanın hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemesi gerektiğinin altını ise önemle çizdi.
DİRİLİŞ NESLİ’NE EMANET
Geçtiğimiz hafta vefat haberini alınca sanki bir bıçak darbesi kalbimi deşip geçti. Evde duramadım. Önce yayınevine ve parti binasına ardından da Fındıkzade’deki evine gittim. Karakoç ile birkaç yıl önce evinin sokağında karşılaşmış ayak üstü sohbet etmiştik. Selamımızı mütebessim bir yüzle karşılamıştı. O sokakta evini ararken o mütebessim yüzü ve cümleleri canlandı zihnimde yeniden.
Artık bizi bırakıp gitmişti. Eserlerine ve fikirlerine Diriliş Nesli emanet çıkacaktı bundan böyle. Şehzadebaşı Camii avlusunu cenaze namazı için tıklım tıklım dolduran Diriliş Nesli’miz…
- O gün o cami avlusunda 88 yıl boyu davasından asla vazgeçmemiş, İslam’ın dirilişi için mücadele etmiş, İslam birliği için son nefesine kadar çağrıda bulunmuş, onurlu, mütevazı bir büyük şair ve düşünce adamını yolcu etmek için toplanmıştık. O şiirinde anlattığı Doğu’nun Yedinci Oğlu’ydu ve biz onu ebedi yolculuğuna uğurluyorduk: Artık bir devir kapanıyordu. İlk gençlik günümden bugüne yazılarıyla bize yol gösteren büyüğümüzü yolcu etmenin ağırlığı vardı kalbimde, kendimi zor zapt ediyordum: “Bir babanın yedinci oğluyum ben/Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden/Babam öldü acılarından kardeşlerimin/Ruhunu üzmek istemem babamın/Gömün beni değiştirmeden/Doğulu olarak ölmek istiyorum ben/ Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var / Karşınızdakini değiştirmek…”
KADINLAR DA ORADAYDI
Doğu’nun Yedinci Oğlu’nu yolcu edenler arasında kadınlar olarak epey kalabalıktık.İkindi ezanı okunduğunda avluyu dolduranlar, buz gibi havaya rağmen ceket ve paltolarını yere serip önce ikindi namazlarını eda ettiler. Ardından da cenaze namazına geçildi. Her zaman protokole sırtını dönmüş bir büyük şairin cenaze namazı da protokol kurallarından uzaktı. Cemaati onun ruhunun ve karakterinin iz düşümü gibiydi : Sessiz, mütevazı ve hüzünlü. Hüznümüz büyüdükçe büyüdü ama sükûneti bozmaya kimsenin cesareti yoktu. Şahzadebaşı Camii’nin haziresinde bir çınar ağacın altında ebedi istirahatine çekilen büyük Üstad’la sessizce vadalaştık. Ondan geriye Diriliş Nesli’ne şu sözler kaldı:
“…Sen, derinliği öylesine yüklen ve getir ki, her insan bu derinliği kendi derinliği sansın, şuuraltında bir umut buğusu, gerçek insana bir gün rastlayacağı güvenini kaynatıp dursun. Senin derinliğinden topluma boz bulanık öyle bir cemre düşsün ki, gözüyle görmese, kulağıyla işitmese, eliyle tutmasa bile gerçeğin var olduğunu, kubbelerde çınladığını, kemerlerde bir örgü olduğunu duysun ve sezsin insan. Namazda, oruçta, zekâtta, hacda, hac yollarında derinleş. Akşam vakti, güneşin batışında paniğe kapılan kuşların çığlıklarında, sabah, dağ doruklarında günün huzurunu getiren yumuşak ışıkların gümüşsü tüylerinde derinleş. Müslüman, şuurlaş. Çileleş ve şuurlaş…”
Şehzadebaşında Gün Doğmadan
Yerleşecek yer aramak
Camiinin avlusunda
Soğuk bir taşa oturmak
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Başı avuçlara almak
Kuşlarınkanatlarını toplamak
Gecenın çatıkatından
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Yoldan geçen birkaç çocuk
Kubbeyi tutan aydınlık
Mezarlarda yeni sesler
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Lale gibi çeşmeleri
Menekşeden sebilleri
Türbeleri bir şellale
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Külahıyla yunus Emre
Sarığıyla Akşemseddin
Kavuğuyla Mimarsinan
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Tek başına veli ağaç
Dallarıyla taşır göğü
Köklerine bağlı Toprak
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Kafdağından daha yüksek
Çin Seddinden daha uzun
İçimizde med ve cezir
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Gün doğmadan şehzadeler
Ellerinde meşaleler
Şehzadebaşını gezerler
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Çin Halkından kafileler
Katır sırtında geçerler
Kıra kıra kemanları
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Kızaran ufka selam
Süleymaniyeden Beyazıttan
mutlaka olmak isterim
Gün doğmadan Şehzadebaşında
Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan Şehzadebaşında
- -Macaristan Büyükelçisi ve Macar Kültür Merkezi Sezai Karakoç’u “Kan İçinde Güneş” şiiriyle uğurladı. Macaristan Büyükelçisi ve Liszt Enstitüsü Macar Kültür Merkezi şair, yazar ve fikir adamı Sezai Karakoç’un vefatı dolayısıyla sosyal medya hesabından paylaşım yaptı. Macaristan Büyükelçisi Viktor Mátis, “Sezai Karakoç: Kan İçinde Güneş şiirini okumanızı tavsiye ediyorum. Rahat uyusun” ifadelerini kullandı. Liszt Enstitüsü Macar Kültür Merkezi ise “Dün aramızdan ayrılan şair, yazar, düşünür ve siyasetçi Sezai Karakoç’u, ‘1956 Macar İhtilali ve Özgürlük Savaşı’ sonrası 1957’de kaleme aldığı ‘Kan İçinde Güneş’ şiiriyle uğurluyoruz.” Devamında ise; “Karakoç, 1970’te ‘Sürgündeki Hür Macarlar Birliği’ tarafından gümüş madalya ile ödüllendirilmişti” ifadelerine yer verdi.
23 YAŞINDAYKEN YAZDI
- Sezai Karakoç 23 yaşındayken, Sovyetlerin Macaristan ve Polonya’yı işgal ederek masum insanları katletmesi üzerine “Kan İçinde Güneş” şiirini yazmıştır. Bu şiir, bir nevi itiraz şiiridir. Karakoç’a bu şiiri yazdıktan sonra 1956 Macar İhtilali ile ilgili eserler yazan diğer Türk yazarlarla beraber bir berat verilmiş. Macaristan’ın dışında yaşayan ülkelerinin bağımsızlığı için çalışan grubun Başkanı Prof. Dr. Tóth Imre’den ‘’Takdir Beratı’’ alan Karakoç, Berat yanında madalya da takdim edilmesine rağmen madalyayı almamıştı. (Bu belgeyi bana ulaştıran sevgili Dilber Dural’a teşekkür ediyorum)
Ayşe hanım merhaba,
Mümin Çevik ile röportajınızı okudum, elinize sağlık çok güzel olmuş. Konyalı Vehbi Efendinin Hulasatul Beyan tefsirini okumuş ve tefsirdeki tashih noktalarını not almıştım. Mümin Çevik Beyefendi ile bunları paylaşmak istiyorum. Acaba kendisine ulaşmamda yardımcı olabilir misiniz. Selam ve saygılarımla, sağlıcakla kalınız.
Doç. Dr. M. Murat Payam
Adıyaman Üniversitesi
05053541244
murat bey merhaba
beğenmenize sevindim. mümin bey bir dönem yurt dısındaydı. yarın kendisini arayıp iletisim bilgilerinizi vereyim ya da kendisi uygun görürse kendisinin iletisim bilgilerini size ileteyim.
selamlarla
ayşe o.
İlginiz için teşekkür ederim.
Saygılarımla,
M. M. Payam