Bir kere opera o yaş için çok ağır. Pop müziği de çok hoş ritmik birşey. Genç yaşta sahnelerde dans etmek, şarkı söylemek doğrusu çok daha güzel ve kolay geldi. Pişman da olmadım.
Müziğe girdikten çok sonra ilk plağınız çıkıyor. O yıllarda plak çıkarmak zor muydu?
O yıllarda plak çıkarmak öyle kolay değildi. Zaten ben de 17-18 yaşıma kadar hem sahnelerde şarkı söyledim hem de şan dersleri almaya devam ettim. 19 yaşımdayken bir değişiklik yapıp orkestra solisti oldum. Bugün bir orgla herşeyi yapmak mümkünken o günkü şartlarda tek tek eleman toplamak ve onların paralarını karşılamak kolay değildi. O yıllarda çabuk kaybolmamak için iyi pişmek istedim. 13 yaşında müzik dünyasına adım attığım halde 26 yaşımda ilk plağımı çıkardım.
Öz kaynağımızdan beslendik
İlk plağınızdaki “Bir Görsem Ölmeden”i Ümit Yaşar sizin için yazmış ve sözlerinden dolayı da o yıllarda kıyamet kopmuş. Şarkıcılarla şairler arasında böyle bir dayanışma mı vardı yoksa özel yazılmış bir şiir miydi?
O şarkının müziği “Kiev’deki Adam”ndı. Ben yabancı dilde şarkı söylemeyeceğimi söyleyince bu müzik için Ümit Yaşar Oğuzcan’a şirket o sözleri yazdırmış. Yani benim için Ümit Yaşar o sözleri yazmadı. Müzik camiasındaki isimlerle şairler arasında öyle bir dayanışma yoktu ama ben edebiyat dünyasındaki isimleri özel olarak takip eder eserlerini okur, meclislerde biraraya gelirdik.
Sadece ünlü şiirler bestelenmemiş Pir Sultan Abdal’ın da eserlerini seslendirmişsiniz… Müzik dünyasında sizin gibi çalışmalara imza atan başka sanatçılar da var mıydı?
Vardı. Anadolu Pop müziği o yıllarda revaçtaydı. Ersen ve Dadaşlar, Selda Bağcan, Edip Akbayram, Cem Karaca, Barış Manço falan vardı. Bu müziğin ilgi çekmesinin sebebi de öz kaynağımızdan beslenmemizdi.
Gurbete giden ve dönmeyen vefasız “Recep” ler için de kırkbeşlik yaptınız. Toplumsal yaralara parmak basan parçalar ses buluyor muydu?
Şarkılarımda aşka çok yer vermedim. Gerçek aşkları bulmak zaten zor. Bu gerçekleri bildiğim için aşkı-meşki bir yana koyup toplumsal parçalar yaptım. Eşlerini bırakıp orada yabancı kadınlarla birlikte olan ve bir daha dönmeyen Türk erkeklerini, “Yakın Recep, gelirsem Vallah/ İki kaşın arası” sözleriyle uyaran bu parçayı Türk kadınları adına ben seslendirdim. Yani ben biraz da böyle tiyatral parçaları seviyorum. “Kimine Hay Hay Kimine Vay Vay” parçası da öyle bir çalışma.
“Evrensel Folk” tabirini ilk kullanan sanatçı olarak açtığınız yoldan kimler geldi geçti?
Belçika’da bir plak firmasıyla anlaştık ve firma “Sana ait ne varsa getir” dedi. Biz de topluma ait ne varsa aldık ve götürdük. Ancak bu evrensel müzik çalışmasını ortaya koymak için bizden para istendi. Biz de de o yıllarda para olmadığı için yapamadık ve öyle kaldı. Bu sefer aynı şeyi Türkiye’de yapmaya çalıştık. Halk ozanlarından deyişleri okumaya başladık ancak bu sefer de bizim formatımızdan dolayı TRT, “Türk Halk Müziğimiz’i bozuyorsunuz” diyerek tepki gösterdi. Ancak Halk Müziği parçalarını bağlama kullanmadan seslendirmek imkansızdı. Ama şimdi öyle sorunlar yok. Yani şanssız bir dönemin öncüleriyiz. Ancak ileri görüşlü öncüleriyiz. Bakıyorum bugün Haluk Levent gibi bir sürü insan bizim bıraktığımız mirası yiyor. Ne derler yemeyenin malını yerler. Afiyet olsun diyoruz.
Hangi parça sizin şöhret parçanız?
Anadolu pop tarzındaki parçalarım belli kesimler tarafından ilgiyle karşılanmış ve büyük beğeni toplamıştı. Sonraki yıllarda “Olur olur bal gibi olur” çıkınca adımı hiç duymayanlar da beni tanıdı.
Birden bire müziğe ara verdiniz ve elinizi eteğinizi çektiniz. Bir küskünlük mü vardı?
Yerini bulamamanın, hakettiği yeri alamamanın, taca sahip olamamanın bir küskünlüğü vardı.
Verdiğiniz emeğin karşılığını mı alamadınız?
O da var. Ama ben maddiyata çok önem veren biri değilim. Asıl o tacı hakettiğim halde ve bana uzatıldığı halde tacın başıma geçmemesiydi. En basiti o yıllarda herkese altın plak verilirken benim plaklarım çok sattığı halde bir altın plak bile verilmedi. Bütün bunlar bana çok dokundu
Neler yaptınız müziğe ara verince?
Yurt dışında şarkılar söyledim, evlendim ve güneye yerleştim bu bölgelerde şarkılar söyledim. Daha sonra hastalıklar derken günler sessizce geçti. Zaten şimdiden sonra da yeniden müziğe dönmeyi düşünmüyorum. Bestelerim, çalışmalarım var. Bunları genç sanatçılara vermeyi istiyorum.
Söz ve müziği Şanar Yurdatapan’a ait olan “Bana güzel bir şey söyle” çok beğenilen parçalarınızdan biri. Peki size bir ömür boyu söylenen en güzel söz diye neyi hatırlıyorsunuz?
Hayatım boyunca çok az güzel söz duymuş insanlardan biri olduğumu söylesem bilmem üzülür müsünüz? Özel yaşamımda, evlendiğim insanlardan, yakın çevremden güzel ve övgülü hiçbir söz duymadım. Ama halktan çok güzel, duygulu mektuplar alırdım. Bunlar beni avuturdu.
En iyi arkadaşınız Esmeray’ı kaybettiniz. Sevdiklerinizin ölümü sizi nasıl etkiliyor?
Dostları kaybetmek çok acı. Ama ben yapılan bestelerin, söylenen şarkıların bir ömür boyu evrende yankılanacağını düşünüyorum. İnsanlar ölümle birlikte başka bir boyuta geçse de yaptığı eserleri bu evrende sonsuza dek seslendirilecek.
Yarım asrı geride bıraktınız… Bu yaşama sığdıramadığınızı düşündüğünüz neler var?
Yarım kalan hiç bir şey yok. Çok acı çektim ve bu zorluklarla yaşanan hayatın bedeli yeterince ödendi. Belki daha kolay yollar bulunabilirdi. Ancak saygın ve onurlu bir hayat için bu yollardan geçmek gerekiyordu. Evet saygın ve onurlu yolları terkedip çok başka yerlere gelenler oldu ama onlara sorun hayatlarından memnunlar mı? Ben hayatımdan memnunum ve ‘keşke..’ dediğim hiçbir şey yok.
ESKİ 45’LİKLER BİR CD’DE BULUŞTU
Elimizde kırkbeşliklerinizden derlenerek hazırlanmış bir CD’niz var. Uzun süre ara verdiğiniz müzik yaşamına yeniden mi dönüyorsunuz yoksa ?
Hayır yeniden müzik yapmaya niyetim yok. Zaten son günlerde de sık sık basında yer almamın sebebi ne yazık ki yaptığım müzik değil, hastalığımdan dolayı. Gönül isterdi ki yaptığım müziklerle gündeme geleyim ama öyle olmadı. Hastalığım dolayısıyla düzenlenen gecede sanatçı arkadaşlarımın desteğini gördüm hatta o gece bana moral vermek için gelip sahneye çıkamayan pekçok sanatçının gönlü kaldı… Örnek bir geceydi.
Onüç yaşınızdayken girdiğiniz ses yarışmasında birinci olup ardından da müzik yaşamına adım attınız. Bu kadar genç yaşta müzik dünyasına girmenin birtakım sıkıntılarını da yaşamadınız mı?
İnsanların sanatçı olmadıklarına sanatçı doğduklarına inanıyorum. Bu yüzden benim böyle küçük yaşta müzik dünyasına girmenin hiçbir sıkıntısını yaşamadım. Zaten beş yaşından itibaren müzik çalışmaları yapıyordum, korolarda çalışıyordum. O yarışmadan sonra ise sanki yerimi buldum gibi geldi bana. Hiç zorlanmadım. Ancak o yıllarda sanatçı olmak çok hoş karşılanan bir şey değildi. Sadece böyle bir problem vardı.
KAYNAK YENİ ŞAFAK 2 NİSAN 2002 https://www.yenisafak.com/arsiv/2002/nisan/02/hayat.html